Her sabah hesabınıza 86.400 TL yatıran bir banka düşünün...

Posted: by Bursevi in . ,
3

Her sabah hesabınıza 86.400 TL yatıran bir banka düşünün. Gün boyu istediğiniz kadar parayı harcamakta veya harcamamakta serbestsiniz. Parayı istediğiniz şekilde kullanabilirsiniz. Oyunun sadece tek bir koşulu var: harcamayı başaramadığınız meblağ ertesi güne devretmez, akşam hesabınızdan geri çekilir ve bu paranın hiçbir bölümünü ne sebeple olursa olsun saklayamazsınız. Bir önceki günün tutarının tamamını harcamış veya hiçbir bölümünü harcamamış da olsanız ertesi sabah hesabınızda yine 86.400 TL bulacaksınız.

Nasıl keyifli değil mi? Farkında olsanız da olmasanız da aslında hepimizin böyle bir bankası var. Adı ''ZAMAN" Her sabah 86.400 SANİYE hesabınıza yatıyor ve o gün daha fazlasını asla harcayamıyorsunuz. Kullanamadığınız kısım ise akıp gidiyor ve hesabınızdan siliniyor, hiç devretmiyor. Her gün size yeni bir hesap açılıyor,her akşam günün bakiyesi siliniyor. Eğer günlük hesabınızı kullanmadıysanız, bu zarar sizindir, geriye dönüş yok, yarından avans çekmek yok..

Bugünü, bugünkü hesaptan yaşamalısınız.. Zaman hiç kimseyi beklemez.. Dün artık mazi oldu..Yarın ise muamma.. Bugün ise avuçlarımızın içinde bize sunulmuş bir armağandır..


Bu blog sayfasını kurmamdaki amaç; kendimi geliştirirken sayfama uğrayan ziyaretçilerinde gelişimine katkı sağlamaktı. Yalnız görüyorum ki bu vakte kadar gereksiz meşguliyetlerle sizleri oyalamışım. Belki bu makale bir nebze olsun yola çıkış amacımızın bir tecessümü olur, belki de bir şeylerin başlangıcı..

Gönlüm şarampol, herkes yuvarlanıyor içine..

Posted: by Bursevi in .
0


Hangi ağaçtan düştüm, hangi sıkıntı ağacının meyvesiyim?
Bir zamanlar nasıl da hızını alamadı aşk ve içime devrildi.
Gönlüm şarampol, herkes yuvarlanıyor içine.
Aşk, enkazını kaldırmaya yanaşmıyor.

Romney'in Türkleri Tahrik Eden Seçim Kampanyası

Posted: by Bursevi in . , , , ,
0

Bu kadarına da pes doğrusu. ABD seçimlerinde Romney'in kazanması için dua kampanyası başlatmışlar ve duanın gerçekleştiğini ispat için de Haçlıları örnek göstermişler.

Geçen cümle aynen şöyle: "Papa ve bütün Hristiyanlar dua etmeseydi bugün siz Türkçe konuşuyor olacaktınız."

Romney'in seçim kampanyası için hazırlattığı o siteye ulaşmak için tıklayın..

Facebook Çöktü! 03.11.2012

Posted: by Bursevi in . , , ,
0


Şu an saat gece 1.30 suları ve Facebook'un sadece bana verdiğini düşündüğüm error uyarısı meğerse tüm kullanıcıları kısmi olarak etkilemiş.

Sorry, something went wrong Facebook hatasını alanları, telaşlanmasın. Genel bir hatadır.
Ya da telaşlanabilirler hatanın sebebi bilinmemekle sorun giderilir mi giderilmez mi Allah kerim (:

Yemin ediyorum, o kadar çok daralmıştım ki Facebook'un da bana trip attığını düşünüp hayata küsecektim az daha, neyse ki genel bir problemmiş de biraz olsun rahatladım (:

Bir kez daha kıskanılan bir erkek olduğumu kanıtladım

Posted: by Bursevi in .
0

Bir kez daha kıskanılan bir erkek olduğumu kanıtladım.
Yanlış anlaşılmasın, bundan gurur duymuyorum.
Burada artistliğine de yazmıyorum.
Kaç kişinin huzurunu kaçırdım, kaç kişiyle köprüleri attım sayısını dahi hatırlamıyorum.

Sınandığımı biliyorum, f
akat bu kez durum çok farklı.
İsyan da çekmiyorum, çekemiyorum.

Derdi veren dermanını da verir vermezse de Zatı bilir.
Hepsi de kabulüm, başım gözüm üstüne..
Yalnız bu durumun hayatımda son bulmasını istiyorum.

Ey Yaradan!
Çok mu şey istiyorum Sen'den, bilmiyorum...

0

Her şey, Sweet November'ı, Kasımda Aşk Başkadır diye çeviren gerizekalıyla başladı..

Sweet Nowember ≠ Kasımda Aşk Başkadır!

Bu aradada Kasım'da aşk başkadır tabii. (Aralık'ta ağzına s***ı. Ocak'ta ayrıldılar, Şubat'ta başka sevgili buldu, Mart'ta evlendi, Kasımdaki hala ağlıyor.)

Sen de Yok Olacaksın!

Posted: by Bursevi in .
0

Bu yazı yüksek bir binanın tepesinden yazıldı, sakın düşmeyin..
Bu yazı kimseyi ilgilendirmedi, alınmayın..
Bu yazı sana olan duygularımdır, darma dağın..
Bu yazı hayal kırıklığının adıdır, sana olan nefretimin değil..
Ve bu yazı son demidir birlikteliğimizin, noktayı koyduğumu belirtmek isterim..

Kimsenin mutluluğuna göz koymadık, ne kimseyi aldattık ne de kimseyi arkasından vurduk..
Herkes olması gerektiği yerde..
Çok değer verdik verilmesi gerekenlere.. Onlar hakettiler de bir türlü biz onları haketmedik işte..
Bir mesaj bekledik gecelerce, yüzümüz güldü ama inan ınhiç kimse tutmadı onun yerini..
Nedensiz bir anlayış içinde, kör kütük seviyoruz belki de...
Ama bu gereksiz ortamın kurulmasına, engel olmak istedim sadece.
Seni ayrı tuttum yerinde...
Kimsenin değeri yok gözümde, herkes aynı..

Onlar bilmezler ki, biz ne geceler feda ettik bir mesaj uğruna..
Ne günahlar işledik belki de, inanın bunlardan hiç sıkıntım olmadı da, bu fazla oldu işte..

Dermanı olmayan bir dert edindim kendime..
Gönlüm şarampol herkes yuvarlanıyor içine..
Kaçamak bakışlarla sakladık içimizdekileri ama harcadılar işte bizi..
Belki de biz harcadık birbirimizi..
Şimdi, ne sen bir mesaj beklersin benden ne de ben beklerim..

Belki yine eskisi gibi olmaya meyillenir aklım...
O değil de; dilimde sadece tek bir kelime, keşke tanışmasaydık seninle !

Sen de Yok Olacaksın!

Çimen Hocam affetsin

Posted: by Bursevi in .
0

17 bayram görmediğim babamla, birlikte doğru düzgün bir bayram geçiremediğim ailemle arama 70 çizimin girmesine izin veremezdim.

Çimen Hocam affetsin.

İhanet ve Kehanet

Posted: by Bursevi in . , ,
0


Eylül'ün ilk günleriydi geldiğinde,
Mevsimlerden sonbahar mıydı yoksa
KEHANET mi bilmem!


Haziran'ın on altısıydı öldüğünde,
Günlerden cehennem mi yoksa
İHANET mi bilmem!

0


"I know a man who lost his parents at a young age. He was man enough to love a strong woman years older than him, worked for her and made her stronger, opened his heart to her, shared his fears to no one but her. He was romantic and was faithful to her till her last breath. Cleaned after himself and sewed his own clothes. He was good looking, courageous and fearless. He never judged anyone on their pasts or looks, and was moderate, open minded and tolerant. His neighbour was Jewish and his cousin-in- law was a Christian priest. Beaten and exiled when he was helpless, he was merciful when he became stronger. Intelligent, wise and a hard worker, he built a long lasting nation out of nothing in the last 20 years of his life. He had no parents, but loved his daughters and grandchildren. His last will was "Be good to women". This man was a mercy for all mankind,this is my Prophet Muhammad salalahu alayhi wasalaam Peace be Upon Him"

Şahsi bilgisayarımı bir başkasına verirsem iki olsun!

Posted: by Bursevi in .
0

Birazdan okuyacağınız yazı, mahcubiyetimi dile getirmek adına kaleme aldığım özür mahiyetindeki beyanımdır. 

Geçen gün Gökhan ile birlikte klasik iş toplantılarımızdan birisini gerçekleştirmek için herhangi bir cafede buluşmaya karar verdik. İzmir'den yeni dönen Yunus'da bize dahil oldu. Muhabbet iyiydi, birden sardı derken iş toplantısı yalan oldu yerini geyik faslı aldı.

Başta bizim, daha doğrusu benim gönül meseleleri mevzu bahis olunca her zamanki gibi muhabbetin dibine vuruldu. Bunun makarası yapıldı. Ardından Yunus benim şahsi makineyi aldı. Sanırım can sıkıntısından kendisine bir eğlence arıyordu. Bilgisayarımda online olarak yer alan ne kadar kız arkadaşım varsa (tanıdığım-tanımadığım) hepsine yazmaya başladı.

Başta ne yazabilir ki düşüncesiyle fazla önemsemedim, hassas olduğum konular ve kişiler konusunda da uyardım. Beni yakinen tanıyanların konuşma ve tavırlarımdan durumu anlamış olacağını ancak tanımayanlar için olumsuz bir imaj çizdiğimi düşünüyorum. Zira neler yazdığını okuduğumda kendimden utandım.
Belki yazılanlar bir çok kişiye sıradan gelebilir ancak benim karakterimi yansıtan tarzda konuşmalar olmadığı için mahcubiyet hissi oluştu.

Özellikle ilişkisi olduğu halde, tanımadığım bayan arkadaşlardan nasıl özür dileyeceğimi bilemiyorum. Konuşmalarımda olsun, yazışmalarımda olsun nasıl bir tavır takındığımı bilen bilir. Ancak aleyhimde, beni tam olarak tanımayan kişilerin akıllarında olumsuz bir imaj oluşma düşüncesi rahatsız etti.
Pazartesi gününden itibaren bilgisayarımdan bağlantı kurulan herkesle tek tek iletişime geçip, bir bir özür mesajı geçtim. Umarım olumsuz imajı bir nebze olsun düzeltmeye yetmiştir.

Başta verdiğim taviz hem beni güç durumda bıraktı hem de bir mahcubiyet oluşturdu. En başta yapmamam gereken bir hataya düştüm, olmaması gereken bir şeye göz yumdum ve kendimle çeliştim. Ancak gerekli dersi aldım.
Bu vesileyle şahsi bilgisayarımı bir daha kimseye vermemem gerektiğini anladım.
Durumdan etkilenen arkadaşlardan tekrar tekrar özür diliyorum..

Maddiyata dayalı ilişkinin...

Posted: by Bursevi in . , , ,
6



Maddiyata dayalı ilişkinin amına koyayım. (Normalde sövmem ama durumumu en az öfkeyle açıklayıp özetleyebileceğimi düşündüğüm kelimeler bunlar!)

Maddiyata dayalı bir ilişki yaşıyorsan, paralı askerden farkı olmayan birisiyle ilişki yaşıyor gibisindir. Paralı askerden kastım açıktır. Hepsi anlık zevklerden kurulu bir düzenden ibarettir.
Belki bu düşüncelerim genel ve aptalca bir ithamdan ilerisi olmayabilir  ancak benim hayatta karşılaştıklarım hep bu cinsten olmuştur.

Günümüzdeki boşanmaların %60'nın maddi sebeplerden kaynaklandığını öğrendiğimde aşkın da sevginin de  belli bir süreden sonra bir boka yaramadığını öğrenmem pek geç olmadı.

Tavsiye verebilecek kadar tecrübe yaşadığımı düşünmüyorum.
O yüzden yaşayıp görün..
Eğer benim pskilojime sahip birisiyseniz yok yere gereksiz komplekslere girer kendinizi harap edersiniz. Yaptığınız sersemliklerle kalırsınız.

Peki ne yapmalı?
Duygularını bastırabiliyorsan ne ala..
Bastıramıyorsan sefil bir yaşamın kapılarını aralayan yeni karakterine bir merhaba çakabilirsin.
Olay basittir ya kazanırsın ya da o yollarda pas pas olursun.

Ulan neden yazıyorum ben bunları?
Bir aptal aşık oltama takılırda belki bu yazdıklarımı okur, ders alır düşüncesiyle kaleme alıyorum ama sanmıyorum. O aptal aşığın gözünü aşk o kadar bürümüştür ki bu yazdıklarım onun için basit bir masal işlevinden öteye gitmeyecektir.

Yukarıda yazdıklarımdan ötürü hakkımda küfürbaz, aptal birisinin kaleminden dökülme ruhsal saçıntılar yargısına varabilirsiniz. Evet, görünüşe göre öyle olabilir. Kabul ediyorum. Ancak bir de siz yaşayın benden daha sabırlı olabiliyor ve sövmeden durabiliyorsanız takdire şayansınızdır.

Arkadaş ne yaşadın da böyle oldu?
Siktir et onu bunu, paran varsa bir ilişkide 3-0 öndesindir.
Para sevgini de öldürmez, aşkını da.
Takıldığın kişi, paranın esaretinde aşkının da sevginin de kölesi olmaya mahkumdur.
Belki bir yerde paralı asker gibidir. Ancak bu böyledir. Aksini iddaa eden varsa buyursun.
Burada belli bir zümreyi, kız ya da erkek diye taraf olarak konuşmuyorum.
Saplantı haline gelmiş, gerçeklerden söz ediyorum.
Yine çok uzattım..

4




İrlanda mortgage'in pençesine düştü, iflas bayrağını çekti.
İspanya'nın ekonomisi durdu. Katalonya iflas bayrağını çekti.
Portekiz'de İspanya gibi küresel krizden nasibini aldı. İflastan kurtulamadı.
Yunanistan çoktan ipin ucunu kaçırdı, siyasi dayanmadı.
Ayda bir kabine değişikliği oldu, her gün bir istifa gerçekleşti.
Hareket edemeyen bir koalisyon oluştu.
Avrupa'nın kuklası, Almanya'nın duacısı oldu.
Euro bölgesi kangrene büründü.
Almanya yükünü azaltma telaşesine girdi.
Keza Avrupa kurtuluş ayinlerine..
Kısacası Avrupa ekenomik bir bohem içinde..

***

İtalya sallantıda, kucak açmıştı amcasına..
Fransa gül dökmüştü yollarına..

***

Adeti üzere Paris'e kurdu çadırını.
Kimse onun bu Arabi adetine ses çıkaramıyordu.
Keza Beyaz Saray'ın karşısına çadırını diktiği gibi..
Sarkozy "ebedi kardeşimiz",
Berlusconi "büyük dostumuz" dedi.
Kaddafi için kurtarıcı seramonileri yapıldı.
O da bu güzelliklere kayıtsız kalmadı güzellikler bahşetti.
Avrupa teminat aldı, ertesi gün gazeteler sevinci manşetlerine taşıdı.

3

Barış Manço - Unutamadım


0



Orda öyle bir isim var ki,
Kuldan öte kuldan ziyade...
Onu düşün ona sığın,
O senden öte benden ziyade...
Bir ben var ki benim içimde,
Benden öte benden ziyade...
Bir sen var ki senin içinde,
Senden öte senden ziyade..

2


Dün, üzerinde yoğunlaştığımız projemiz için KOSGEB ile çok önemli bir toplantı gerçekleştirdik. Sağ olsun amcamın aracılığı ile, yakın arkadaşlarından olan KOSGEB Kobi Uzmanı Erkan Güngör  bizi oldukça iyi ağırladı. Projemizden ve yapacağımız işten bahsettikten sonra bizlere sunulan imkan ve destekleri konuştuk.

KOSGEB'deki randevuya yetişebilmek için tamamen benim hatamdan dolayı kaybolduk, biraz zaman kaybettik ancak gittiğimize değdi (:

Sonuç itibari ile iyi bir destek sözü aldık. Bu saatten sonra gerçekleşen işlemlerde işin büyük bir kısmı bizde bitiyor. Kasım ayı gibi faaliyete geçiyoruz.
Projeyi detaylandırmak, yeni ofisimize taşınmak gibi teferruat gerektiren çalışmaları ayrıntılı bir şekilde tekrar görüşeceğiz.

Şeyma ile barıştık (:

Posted: by Bursevi in . ,
0

Elimde bir web sitesi işi vardı, onun ile ilgili dökümanları hazırlarken birden facebook sohbet kutusundan uyarı sesi geldi.
Ne söyleyeyim hiç beklemiyordum.
Şeyma bana mesaj atmıştı..
Uykusuzluk hat safhada, günüm zaten yoğun geçmişti..
İnanamadım tekrar baktım.
La gerçekten de bana yazıyor (:

****

Şimdi neden bu kadar şaşırdım.
Kısaca şöyle özetleyeyim..

0

İnsan yaşamının belli evrelerinde bazen istemsiz nedensiz isteklerde bulunabilir..
Bunlar çocukken sıradan basit sebeplerden ibaretken yaş ilerledikçe isteklerinin her zaman karşılanamayacağını öğrenir...

Hani;
Olur ya..


Alıştım sanki yalnızlığa..
Alıştım senin yokluğuna..
Alıştım ben gülüm, sakın ağlama..

Olur ya, bir gün gelir ya...
Olur ya, kader bu ya..
Olur ya benden başkasını gözün görmez olur ya..

0

Tesadüf eseri bulduğum bu parça, son zamanlarda tekrar tekrar başa sarıp dinlediğim tarzda olan parçalardan.. Şarkı çok manidar birine mi gönderme yapıyorsun diyen varsa merak etmeye devam etsin (:

Bu arada Metecim sana sesleniyorum. Parça güzel de klipte elleri ön plana çıkarmışsın hep (:
Onları ne bileyim arada cebine falan koy (:

Onur Mete - Bu Aşktan Gidiyorum Klibi



















Onur Mete - Bu Aşktan Gidiyorum Şarkı Sözü


2



Şunca yıllık erkeğim kadınlar tarafından övülmelere, yere göğe sığdırılamamalara doyamayan bir erkek türü varsa, o da seven, sevdiğini belli etmeyen, kelimelere dökmeyen ama hareketleriyle arada sırada hissettiren erkek türüdür arkadaş. Ne zaman çiftli bir ortamda bulunsak, evli arkadaşları ziyarete gitsek, eşimden dedikodu alsam işittiğim, övülen tek adam budur. “Bizimki sevdiğini söylemez ama bilirim ben sever” diye başlayan cümlelerle i*nenin evladı övülür de övülür.

Bak şimdi ben kendimi övmeyi sevmem ama düşünceli biriyimdir. Bugüne kadar eşimin bir gün pazar alışverişi yapmışlığı, bir gün cam silmişliği yoktur. Her haftasonu temizliğimi yaparım, bulaşık makinesini doldururum, eşim doldurmuşsa mutlaka ben boşaltırım, çamaşırları birlikte asarız, haftanın iki günü çocuğa bakarım, o kız arkadaşları ile gezer, sinemaya gider, tiyatroya gider. ama arkadaş karısının bilmem kaç zaman önce istediği ayakkabıyı unutmayıp da doğum gününde alan “bunu istemiştin al “ diye veren adam kadar kıymetim yok! Neymiş o bu hareketiyle sevdiğini belli ediyormuş, lan embesil ben her gün belli ediyorum? Kusurumuz bunu arada bir yaptığımız salakça bir hareketle hissettirmemek mi?

Kadınları anlamak için burada sürüyle yazı yazdım; aslında çok basitler, biraz dikkat edin anlarsınız falan dedim ama değil. Arkadaş 15 yıldır resmen saçımı süpürge ettim, hala spordan eve dönerken karısı seviyor diye kadayıf alan kocanın mertebesine erişemedim. Hala daha bu adam bana örnek gösteriliyor ya ona bozuluyorum. Demek ki neymiş? Kadınlara istedikleri şeyi öyle hemen şıp diye vermeyeceksin, verirsen kıymeti olmuyor arkadaşım. Ayda yılda bir bir kilo baklava götürüp aklını alacaksın.

Lan 8 yıldır cam siliyorum ben be, kodumun Kerim’i bir kutu tatlı aldı diye benim önüme geçecekse ben o Kerim’i de, yaptığı işi de yerim. Belli etmiyormuş da hissettiriyormuş, hissinize s*çayım. Almıyorum lan toz moz.

Konuk Yazar : diazepam

Onun adı Kemal

Posted: by Bursevi in . , , , ,
0

Onun adi Kemal..

Kurtuluş savaşımız sırasında, ve daha sonraları da, Yunanlılar Atatürk`e kısaca "Kemal" derlerdi.

Bildiğiniz gibi, belki de bilmediğiniz gibi, büyük önder kendisine babası Ali Rıza Bey'in koymuş olduğu Mustafa ismini hiç sevmezdi.

Bunu "alaturka" buluyordu. İlk fırsat adına bir de Kemal eklemişti.

Sonradan bunun efsanesini de ürettiler. 

İlkokul çocuklarına şöyle öğretiliyordu: "Matematik hocası bir gün Atatürk'e demiş ki, senin de adın Mustafa, benim de adım Mustafa... Bu böyle olmaz!...

Senin adın Mustafa Kemal olsun..."

Bu böyle olmaz... 

Niçin bu böyle olmazmış? 

Hangi salak karıştıracakmış öğretmenle öğrenciyi birbirine?

Engin Ardic : 29 Şubat 2012, Çarşamba

Hoşgeldin Ya Şehr-i Ramazan

Posted: by Bursevi in . , , ,
0



Tüm İslam Alemi'nin mübarek ayı, 11 ayın Sultanı..

Hoşgeldin Ya Şehr-i Ramazan

Tüm İslâm aleminin; ayların en faziletlisi olan 11 ayın Sultanı ramazan ayını, en verimli şekilde geçirmesini temenni ediyor, hayırlı ramazanlar diliyorum..

0


Geçenlerde internette dolaşırken bir forum sayfasının münazara bölümündeki konu başlığı dikkatimi çekti.
"Eşcinsel" olduğunu belirten şahıs, "Eşcinsellik toplum tarafından kabul edilmeli mi edilmemeli mi?" şeklinde bir soru sormuş. Ben de son zamanlarda gündemi meşgul eden ve bilhassa kişisel olarak da canımı sıkan bu mevzuya kayıtsız kalamadım ve damladım tartışmanın içerisine.

İlk başta "Bağrımıza basacak halimiz yok. Ben eşcinselim diye de ortada dolanmadan tedavi yoluna gitsinler. Kabul görüyormuş gibi bunu rahat bir şekilde ifade etmelerine karşıyım. Dillendirmeden içlerinde yaşasınlar.Ancak tam anlamıyla dışlamamız da ne kadar doğru bilmiyorum. Bu noktada mantığım duruyor aslında mantığım almıyor. Bilemiyorum.."

şeklinde cevap verdim.

Ardından "Ben bir eşcinselim ve bu kimliğimle bu sayfada yazılan tüm mesajlara cevap vermek istiyorum, konuyu da ben talep etmiştim zaten. Tedavi denilen şey mümkün değil, çünkü tedavi hastalıklar için kullanılan bir kavramdır ve eşcinsellik bir hastalık değil, doğuştan gelen bir durum. Dillendirmeden içinde yaşasınlar lafına gelince, eğer ben eşcinselliğimi söylemeyceksem, sen de heteroseksüelliğini söylemeyecek ve bunla ilgili imalarda bulunmayacaksın. Ayrıca dışlanmayı hak edecek ne yapıyoruz merak ediyorum. Aşık olmak ne zamandan beri suç? Cinsel ilişkiden bahsedeceksen, bu sizi ilgilendirmez zira yatak odası kişinin özelidir. Eğer sen benim kimle yattığıma karışırsan, ben de senin sevgilin veya karınla hangi pozisyonda seks yaptığına karışma hakkına sahip olurum, veya prezervatif kullanıp kullanamayağına. (:

Bağrınıza basılmaya ihtiyacımız yok, saygı duyun ve dedikodumuzu yapmayın yeter. (:"

şeklinde bir cevap aldım.

Bunun üzerine tartışmayı takip ettim.
Ve tekrar bir cevap verme gereği hissettim.

"Allah biz insanları dünyada sınar. Kimisini kadınla kızla, kimisini parayla pulla, kimisini hastalıkla dert ve tasayla.. Kimisi dünyaya gelmeden önce sınanır, kimisi dünyaya geldikten sonra..
Doğuştan eşcinsel olarak dünyaya gelenler varsa ki dinimizce bunun bir sınanma olduğu ve tedavi yoluna gidilmesi birçok kaynakta mevcuttur. Bu durumda olupta dinimizce belirlendiği gibi hareket eden kardeşlerimin Allah yardımcısı olsun diyorum ki bu kimseler zaten bunu reklam yapmazlar..
Onları gerçekten anlayabilirim, saygı da duyarım.
Ancak bunu ikili ilişkiye götürüp sapık bir fırka yolu oluşturup, milletin midesini bulandıranlara da kusura bakmayın saygı falan gösteremem.;Tercihlerinizin değişmesi için yine de dua ediyorum.
Toplumda ne kadar insan doğuştan eşcinsel olarak dünyaya geliyor acaba?
1 kişi eşcinsel olarak dünyaya geliyorsa 10 kişide sonradan sapık bir fırkaya yönelme oluyor. Ortada kendinizi reklam etmeyin dememdeki kasıtta burada. Temiz bir toplum için ortalığı ayağa kaldırıpta bunun kabul görmesini beklemeyin. 3. veya 4. bir cins oluşumunu elementmiş gibi ortaya sunup milleti de alet etmeyin.
Yok cinsel arzularınızı sizde sağda solda anlatmayınlar falan. Saçmaca yapılan bir yorum ve savunma. Bunları zaten uluorta yerde söylediğim ya da konuştuğum da yoktur. Ahlaki olarak sizi kabul edemediğim gibi cinsel arzularımı ya da yaşantılarımı da uluorta konuşmuyorum.
Kusura bakmayın ama saygı da duyamıyorum. Çünkü dinen de kişisel olarak da kabul edemiyorum.
Yukarıda yazılan onlarca dogmatik kaynağı reddedipte hala bunu kendi lehinize çevirme anlayışınız saygı noktasındaki düşüncelerimi sıfırladı.
Lut kavminin eşcinsellikten dolayı yok edildiğini kabullenemediğinize göre inanç konusunda da problemleriniz var. Bu noktada size ne söylersem söyleyeyim bu durumu değiştiremeyeceğimi, düşüncelerimi veya düşüncelerimizi kabul etmeyeceğinizi bildiğimden ne kadar konuşsak boş.
Dedikodunu ya da dedikodunuzu falan da yaptığım yok. Aksine konusu açılsa ortamdan uzaklaşırım.
Kendi kendinize kompleks oluşturmayın. 
Biz kendi halimizde yaşıyoruz diyorsanız öyle de devam edin. Sizi bilemiyorum ama sağda solda normal insanlara sarkanlarınız var ki o noktada kafalarına sıkasım geliyor. Olur olmadık laflar sarfetmekten korkuyorum o yüzden burada sonlandırıyorum. 
Yolunuzda size başarılar diliyorum."

şeklinde son yorumumu attım. Ardından cevap olarak atacak bir şey bulamamış olacak ki tek bir karşı yorum gelmedi. Ayetten, hadisten de dem vurmayı bilirdim ki dini noktada noksan ve ateist olduğunu iddia eden birisine dinden imandan bahsetmek, yeni doğmuş çocuğa yürü demek gibi bir şey. O yüzden bunlara girme ihtiyacı dahi hissetmedim.

Şimdi aynı muhabbet Twitter'da #escinsellikyasaklansin hashtagi altında yayınlanıyor.

Bir twitter yorumunda, cahil cühela takımının öncülerinden ünlü bir şahsiyet Nahide Ekengil ‏düşüncesizliğin, bilgisizliğin ve ahlaksızlığın boyutunu öyle sözlerle dile getirmiş ki kelimeler onun terbiyesizliğini anlatacak cümleler kurmaya yetmiyor.

"@NahideEkengill : Alan memnun, veren memnun :) size ne giriyor onu anlamadim :) #escinsellikhaktir" demiş.

Kendisine " Yarın bir gün sizin çocuğunuz eşcinsel ya da lezbiyen olur.O zaman alan memnun,veren memnun diyebilir misiniz merak ediyorum" diye atıfta bulundum.
Hala saatler geçmesine rağmen cevap atmıyor neden acaba?

Yine bir yorumda; "savunmuyorum ama özgürlük adı altında kimse kimseye karışmamalı" denilmiş.
Neyin özgürlüğü neyin dünyası bu? Yarın bir gün Allah korusun senin zürriyetinden biri bu yola bu illete düşse o zaman özgürlük naraları atacak mısın? Kur'an da bizzat karşı çıkılan Allah tarafından yasaklanan bir şeye sen nasıl olurda özgürlük adı altında karışılmamalı, saygı duyulmalı diyebilirsin? Eşcinselliği özgürlük deyip savunan zihniyetin beynine oksijen tüpü de yerleştirsen mantıklı düşünemez!

Yukarıda yazdıklarımdan ötürü beni bağnaz ve gerici gören hatta söven sayan bir çok insan olduğunun farkındayım ama unutmayın ki bunlar Allah'ın emri. Siz söverek sayarak bana değil, O'nun buyruğuna sövdüğünüzü saydığınızı unutmayın ki böyle bir şeyi yok saymak, aleyhinde aksi bir şey söylemek Hafazallah inançlı, Müslüman bir bireyi dinden bile çıkartır. 

0

Lenovo Z570 serisi - Tam Bir Fiyasko! [Deneyim ve Tecrübelerim]


22 Haziran 2012 Cuma günü kargoyla teslim almış olduğum Lenovo Z570 serisi, WB******** seri numaralı ürünüm tekrar onarılmamış bir şekilde geri geldi.
Bu yaklaşık iki ay içerisinde ikinci kez kargoya veriyorum. Buna rağmen bozuk bir şekilde geri gönderiliyor.
Anlamadığım husus, böylesine kurumsal bir firma tamir ettiği bilgisayarları hiç kontrol etmeden mi yolluyor?
Bu nasıl bir müşteri memnuniyeti, nasıl bir anlayıştır acaba?

Müşteri servislerini arıyorum, 2.5 aylık bir mağduriyetten söz ediyorum. Mağduriyetimin giderilmesi için bilgisayarın değişmesi mi yoksa ücret iadesi mi yapılacaksa gereğinin yapılmasını istiyorum şeklinde düşüncelerimi beyan ediyorum. Bunun mümkün olmadığı ve ürünün tekrar servise alınması gerektiği belirtiliyor. Bilgisayarın serviste kaldığı süre kullandığım süre zarfından çok. Bu zamana kadar sabırlı bir şekilde davranmaya çalıştım. Zira teknolojik üründür, bir takım problemler çıkabilir ama bir makineye karşı bu kadar ilgisiz davranılması inanın beni Lenovo'dan soğuttu.

Bu makineyi ve firmayı savunan insanlardan biriydim, son dakikaya kadar toz kondurmuyordum ancak bu saatten sonra ürünleri hakkındaki tüm fikrim değişti.
Milletin alay konusu olduk. Bu süre zarfındaki Lenovo tecrübesi hassasiyetimi yerle bir etti.
Yarıda kalan işlerim, makineden faydalanamadığım süre zarfındaki maddi ve manevi kaybımın zaten haddi hesabı yok.
İşlerim ve projelerim yarıda kaldı, teşekkür ediyorum.


Bu 3 oldu. Üçtür aynı hatayı alıyor ve aynı muameleyle karşılaşıyorum. (Mavi Ekran Hatası. Birincisinde ram değişti hata değişmedi. İkincisinde anakart değişti hata değişmedi.)
Müşteri servisini aramaktan zaten bir hal oldum ona değinmiyorum bile ancak bu ürünle ilgili ilgilenen birinci ağızdan bir tekniker mi artık hangi yetkiliyse görüşmek istediğime dair bir istekte bulunuyorum. Bunun da mümkün olmadığı söyleniyor. Tekrar servise vermem isteniyor. Verelim bu sefer kaç ayda gönderilecek, gönderilmesini geçtim öyle ya da böyle gönderiliyor ancak tamir olmuş halde mi gelecek? Cidden sinirlerime hakim olmakta güçlük çekiyorum.


Aradığım kişilerin de birer ekmek peşinde olan çalışan olduğunu biliyorum, yaptıkları işlere saygı duyuyorum ancak yerime kendilerini koymalarını istiyorum.
Öğrenci birisi tüm birikimlerini toplayıp 1.500 liralık bir harcama yapıyor, karşılığında bu reva görülüyor.
Artık şirket prensibi nasıl bir politika uyguluyor bilemiyorum. Sat sonrada salla mı deniliyor acaba?

Kesinlikle ben Lenovo'dan soğudum. İnternetteki aramalarım da seri de ciddi problemler yaşandığını gösteriyor özellikle ram değişimi vs. bitmek ilmeyen servis süresi ve daha neler neler..
Arkadaş seride bir sıkıntı varsa toplat makinaları, kurumsal kimliğini zedeletme!

Firmayı diğer ürünlerinden dolayı eleştiremem ancak z570 serisi ve duyarsız müşteri hizmetlerine benim sitemim.

Bakalım bu sefer ki dönüş ve açıklama ne şekilde olacak...



Bu rüyalar tesadüf olamaz...

Posted: by Bursevi in . ,
0

Rüyalarımı artık hayra yoruyorum, son 1 yıldır gördüğüm rüyaların hiç biri tesadüf olamaz. Bir mesaj verilirmişçesine her defasında aynı yola çıkan bu rüyalar kesinlikle tesadüf olamaz. Aksine bir şeylerin habercisiymişçesine arka arkaya görünmeye devam ediyor ve daha neyi bekliyorsunuz dercesine de cesaretlendiriyor.


Yüce Allah sanki bir mesaj verirmişçesine her defasında aynı yola çıkarıyor rüyalarımı(zı). Paranoyak olduğumu düşünüyordum ta ki daha önceki gün benzer tarzdaki rüyaları bir süredir kendisinin de gördüğünü söyleyen Ortak'ımın açıklamalarına kadar. İlginç geliyor ancak yolumuza hayrolur inşallah...

2

Şimdi başlık da neyin nesi diyebilirsiniz. Şöyle izah edeyim ben..
Genelde mahallede ya da herhangi bir muhitte gece geç saatlere kadar dolanırken 3-5 vardiyasında olan 3-5 polis abimizin mutlaka bir selamını almış, bir kaç kelam etmiş iki kelimenin belini kırmışlığınız olmuştur. (:

Ben tip itibariyle de temiz yüzlü, saçını sağ tarafa doğru yaslayan nur yüzlü biri olmama rağmen bu polis abilerden her fırsatta nasibimi almıştırım (:

Şöyle ki üniversiteye gelene kadar geceleri arkadaşlarla akşam sefası sürenlerdendim. Saat akşam 8-9 oldu mu dışarıya damlardım.
(Bilhassa saat 8-9 dediniz mi ya Şenol ya da Yavuz evin ziline basar, bir iki dakikaya geliyorum der 15-20 dakika aşağıda ağaç eder öyle çıkardım (: )

Yeri gelir mahalleme nazır dere kenarında bir parkta sohbet eder, mangal çevirir yeri gelir çayımızı demler kuruyemişlerimizi mideye indirirdik. Tabi saati unutur giderdik.
Bazen bir cafenin yolunu tutar, bazen 4 kişilik bir sayıyı tutturduk mu okey atmak için kıraathanenin yolunu düşerdik. (Denk getirebilirsek, çaylar Şenol'un babası Recep abiden olurdu :D)
Bazen 7-8 kişi olduk mu internet cafeye gider orada bir Counter Strike atardık ki stres atmanın en keyifli yollarından biriydi.
Bazen de sokakta top oynayan çocuk gördük mü emrivakiyle karışık oyunlarına girer, maça karışırdık.

Neyse ben şimdi bunları niye anlatıyorum?

Bu yukarıdaki saydığım aktivitelerin benim eşref saatimin olduğu zaman diliminde gerçekleşiyor olması ve bu saatlerde davetsiz misafirlerimizin (pek kıymetli polis abilerimizin) bir takım muamelelerine sebep anlatıyorum.

Şimdi iki kuruşluk arada değerlendirme fırsatı bulduğumuz bir keyfimiz var.
Dere kenarında arkadaş sohbeti eşliğinde bir kaç bardak çay veyahut kola bir de çekirdek eşliğinde muhabbet sürerken bizim espritüel polis abilerimiz başta kimlik, sonrasında da üst araması yapıyor.

Yok kontrol yapsınlar, elimizden geldiğince yardımcı olalım tabi de şimdi üst aramasına gelince o huyum kurusun tik midir ne andırsa görevli polis abimiz daha dokunmadan refleks olarak huylanmaya başlıyorum :D
Tabi milleti bir kaç saniyede arayıp tarayıp bırakıyor ancak iş bize gelince uzuyor. Abicim tikim var diyorum, konuşma ekip otosuna dayan diyor :D

Şimdi biz dere kenarında olduğumuzda, genelde aynı devriye döndüğünden bir süre sonra muhabbet koyulaştı kanka olduk üst aramasından kurtulduk öyle ki arada yanımızdan geçer korna çalar, selam verip geçerlerdi :D
Bazen çaya da kalırlardı sağ olsunlar :D


Cafede Counter Strike atarken de bu tarz muamelelere tabi oluyorduk.
Yalnız burada durum biraz içler acısı olabiliyor. Neden?
Yaşı tutmayan bir çok velet arkadaşın ekip otosuna sıkış tepiş bindirilerek, ekip otosunun arka camına ağzı yapışmış şekildeki son görüntülerine şahit olmak da yürek burkmuyor değildi hani :D

Ancak onlarda bilinçli ebeveynleri sayesinde evlerine dönüyorlardı sonuç itibari ile (:


Yalnız bir durumdan daha yakınacağım.
Lise sonda yine kontole yakalandık. Nüfus cüzdanımda 6. sınıf nacizane okul fotoğrafı resmim var ki sormayın içler acısı :D
Bir kıravat ki iki parçası da ayrı telden çalıyor, kayık vaziyette. Saçlar deseniz dedemin berberlik deneyimini benim kafada gerçekleştirdiği yıllar :D
Tek güzellik var oda saf bakışlı bir yüz :P :D (Arada o resimi görür bazen gülerim bazen hüzünlenirim :D )
Kimlik kotrolü var GBT Sorgulaması yapılacak, çıkarın kimlikleri. Neyse çıkardık kimlikleri verdik polis abimize adam bir kimliğe baktı bir de bize sonra aldı bir gülme :D
Ulan içimden sövüyorum ki ne sövüyorum :D
Arada iki de espri patlatıyor: - Olum üç lira ben vereyim beş lira da Emin abin git nüfus müdürlüğüne şunu değiştir la :D dediğini ben de cevaben para mühim değil abi gitmek nasip olmadı dediğimi unutmuyorum :D

Aradan iki - üç yıl geçti şimdi değiştirdim :D
İstanbul - Kadıköy manşeli bir kimliğimiz oldu. Hem de daha düzgün bir fotoğraf baskılı :D
Gerçi o fotoğrafım için de bazen balici kılıklı olduğum yorumları da gelir ama kulak asmıyorum şimdilik (:

Şimdi ben ne istiyorum (:

1) Laubali Polis memuru istemiyorum (:
2) Tikim var dediğimde arama yapmayı bırakacak Polis memurları istiyorum (:

Saygılar, sevgiler efendim (:

0

Maltepe Sahili Doldurulmasın, Kıyılar Halka Kapatılmasın...

Bir kaç gün önce arkadaşlarla şehrin bunaltıcı havasından, sıcağından ve trafiğinden bir nebze de olsa kurtulmak için Maltepe Sahili'nin yolunu tuttuk. Hiç de hoş olmayan bir manzarayla karşılaştık. O sahilin adalara karşı eşsiz görüntüsü tel örgülerle ve denize yapılan dolgu çalışmaları yüzünden bozulmuş. İğrenç bir tablo ortaya çıkmış.

Büyükşehir Belediyesi herhangi bir açıklama yapmaksızın Maltepe Dragos sahilinde anlamsız bir şekilde dolgu çalışması yapıyor. Sahil şeridinin 3.5 kilometre eninde ve 400 metre dolaylarında denize doğru doldurulmaya çalışıldığını gördük. Her gece ardı arkası kesilmeyen çalışma hakkında ne Büyükşehir Belediyesi'nden ne de ilgili bir kurumdan açıklama yapılmıyor.
Sadece sessiz sedasız hummalı bir çalışmayla geceleri 500-600 kamyon toprak ve taş denize dökülüyor. Sahilin o eşsiz görünüşü ve manzarası bir takım kişiler tarafından rant sağlamak uğruna yok ediliyor.

İDO'ya verilmesi planlanan  3.5 kilometre uzunluğundaki sahil şeridinin Maltepe'den geçmesi de çok manidar. İDO'ya 0.5 veya 1 kilometrelik alan yetmiyormuş anladığımız kadarıyla...

Maltepe Çevre ve Yaşam Platformu'nun önderliğinde bir takım gönüllü vatandaşın çalışmalarıyla imza kampanyası yürütülüyor. Gördüğümüz anda imza çalışmalarına desteğimizi bizlerde verdik.

Ancak bir takım duyarsız vatandaş bunu siyasi ideolojiye dönüştürüp anlamlı bir çalışmayı anlamsız bir şekilde karalama yoluna gidiyor.
İktidar, onun partisi ve belediyesi ne yaparsa yapsın doğrudur anlayışı çalışmanın önünü tıkıyor.

Bu bir parti veya karalama çalışması değil. Geleceğe bırakılmak istenen bir miras mücadelesidir.
İstanbul gibi doğal kaynakları yok olmakta olan bir şehrin doğal güzelliklerinin yok edilmesini önlemek adına, gelecek nesile de bu manzaranın keyfini sürmesi adına çalışma gerçekleştiriliyor ama bizim insanımız bunu görmezden duymazdan gelmeye devam ediyor.

İnsanlık ancak elindekinin kıymetini gittikten sonra anlıyor.
Elimizde kalan ender güzelliklerden birisi kaybolmadan sen de taşın altına elini koy.


Tek yapmanız gereken
Alo 153 - İstanbul Beyaz Masa'yı arayarak; Maltepe Sahilinin deniz doldurulma çalışmasının durudurulmasını ifade eden bir mesaj bırakmanız.

Veya

İstanbul Belediyesi - Beyaz Masa Öneri, İstek ve Şikayet Birimi tıklayarak aynı mesajı  göndermeniz çocuklarınıza bırakacağınız güzel bir mirasın basit bir gayreti olacaktır.

Griple mücadelemiz sürüyor.

Posted: by Bursevi in . ,
0

Her zamanki sıradan günlerimden bir tanesini yaşıyorum.
Şifayı kaptık, griple mücadelemiz sürüyor.
Sabah uykusu pek tatlı gelmiş olacak ki sabahtan gireceğim Genel Jeoloji dersini kaçırdım.
Bu sene derslere çok taktım valla, nasıl olacak bilmiyorum. Normal şartlar altında 3 dersten sınıfta kaldım, bundan sonrası hocaların insiyatifinde (:
Yoksa okulun bir dönem daha uzaması işten bile değil.
Okula da takmadan şu işleri bir halletsek iyiydi..

Öğleden sonra Teknik Resim dersim var ama gitmemem için şeytan dışında herkes ve her şey dürttü beni (:
O derse de fena taktık Allah affetsin.
Taka taka nereye kadar, bir disipline sokmak lazım şu hayatı ancak anlık yaşayan ben için çok zor bir şey söylediğimin de farkındayım (:

Neyse yarın Bursa'dan birader geliyor, bir kaç gün onunla İstanbul'da takılacağım.
Ondan sonra da tüm birikmiş çizimleri ve yaklaşan sınav hazırlıklarına başlamayı düşünüyorum.

0


 
Bugün belki de uzun süredir yapmadığım bir aktiviteyi gerçekleştirme fırsatı buldum.
Bir süre önce arşivime taşıdığım bir film vardı ki yurttaki Kütahyalı arkadaşlardan biri filmi bilgisayarımda görünce hemen istedi (kendi yörelerinde çekildiğinden ve yönetmeni de hemşehrisi olduğundan özel bir anlamı vardı onlar açısından) çok hoşlarına gittiğini gördüm ve bugün ben de izleme fırsatı buldum.

Öncelikle şunu söylemeliyim ki vizyonda ve piyasada milyonlarca lira harcanarak yapılan kalitesiz ve bir o kadar da boş filme karşı ayakta durmayı başarabilen, komik bütçelerle insanın yüreğinde sımsıcak yer edinen, samimiyeti ve içtenliği ile gönüllerde taht kuran filmler vardır.
Elbette kusurları vardır, teknik açıdan dört dörtlük değildirler.
Belki amatör oyuncularından oscarlık bir performans göremeyebilirsiniz.
Gişelerde hasılat rekorları da kırmayabilir...
Ama bir gerçek var ki değerleri sonradan anlaşılır...

İşte o filmlerden birisi "Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak"

Verilen mesaj : Karpuz kabuğundan gemiye binersen çabuk inersin...

Bir köyün iki saf delikanlısı Mehmet ve Recep'in sinema aşklarını konu alan, içerisinde umudun ve hayalin eksik olmadığı, hayattan yedikleri kazığa rağmen heveslerinden bir şey kaybetmeyenlerin hüzünlü yolculuğu…

Bir şivenin, bir heyecanın, bir umut yolculuğunun en saf en güzel örneklerinden olan harika bir yapıt...

İki kafadarın ilk aşk ve parasızlıklarını konu alan, kasabalarına sinema kurmak ve film çekebilmek uğruna çıraklık yapan, bu yolda türlü meşakkatlere katlanan filmde hayatın tüm silleyi tokatını yiyen ve hep kaybeden bir karpuzcusunun olduğu, filozof ruhlu kişiler meydana çıkaran bir eser.

Yönetmeni Ahmet Uluçay ebedi istirahatine geçtikten sonra arkasında, kendisinden iz bıraktığı ilk ve son uzun metrajlı filmiydi Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak..

Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak, 2004 yılında çekilmiş ve 2012'nin şu günlerinde izlemiş olduğum, keşke daha önceden keşfetseydim dediğim yapıtlardan bir tanesiydi...

Bam telinize dokunan, ilaç gibi bir film…

Beyaz Giyme isimli türküyü de derleyerek harika bir fon müziği oluşturan ve beni bu türküye yeniden hayran bırakanların emeklerine sağlık diyorum.
"Saniyede 24 kare geçiriyoz ama yine de resimler gımıldamıyo didee" diye evlerinin üst katındaki yatıra her akşam dert yanan Recep'i hiç unutmayacağım herhalde. (Ekşi Sözlük Yorumu (:)

Ben lafı daha fazla uzatmadan filmden bir kaç diyalog ve sözle yazımı noktalıyorum.
Yalnız o pek kıymetli ve değerli vaktinizin 139 dakikasını bu filme ayırmanızı öneriyorum...

Karpuzcu Kemal:
- Garbuz kabuğundan gemiye binerseeeen çabık inersin. Hadi bana eyvallah!

Recep! Okumayı devam...
-abla şurda sizin karpuzcu va ya?
-ne olmuş vadıysa?
-onun çıra vardı ya recep?
-manyak mısın lan sen ne diyon kendi kendine recep'ten bana ne?
-sana aşık ya, yazık, sen de ona aşık oluvesene.
- usta! aynaylan tırak alcem baaa para versene...
- ayneyle darak mı? vay deyusun vay nerden çıktı len durup dururken ayneylen darak? bir yanar döner mi var yoksa?
- ne?
- gızların evine gire çıka gızlara aşık oldun di mi?
- yok valla usta.
- geç yalancı. valla çakarım bi tane. utanmadan bi de yalan söylüyo. nasıl gızlar güzel mi len? ne utanıyon olum? adam ustasından utanı mı lan? gızlar güzel di mi?
- güzel.
- ya anaları?
- güzel anaları da güzel.
- analarını ben alayım sen de benim damadım olursun olur mu?
-olur
- gasabanın gızları zilli olu olum zilli
Recep: - al
Mehmet: - ne bu
Recep: - treş*parasi
Mehmet: - almam valla hakettin oğlum anasi ağlattın saçların. acemi nalbant gavur eşşeğinde öğrenirmiş. sen de bizim kafada öğrendin valla. ben nihal in yüzüne bir tek daha ne zaman bakacam. bu iş bitti sağdıç.
Recep: - sen de küçük kizi sev oğlum pittiyse*nasilsa sana yanginmiş al şu paralarini
Mehmet: - almam hem ne biçim laf o büyük kız olmazsa küçük kız var mı bizim kitabımızda oyle. ben nihalsiz yaşayamam arkideş * bugun de ceviz veren dedim almadi.
Recep: - almaz oğlum o kizdan sana hayır gelmez. al şu paralarını.
Mehmet: - hem nihalden neden hayır gelmezmiş bana. hem de nasıl gelir. yapamadik anasini sattiğimin sinemasını. şimdi karpuzcu parçasıyız. tabi gelmez. ben bir recisör olen de o zaman gorsun o
Recep: - recisor olsan ne olcek aslanim. o kızın gözü yükseklerde.
Mehmet: - ne yükseği kimmiş yüksek. sinemacı olcez diyom. ne zaman büyür bu saçlar sağdıç ?
Recep: - iki aya kadar büyür herhalde.
Mehmet: - iki ay mi iki aya kadar karpuz mevsimi bitiyor bize de köyün yolu gözüküyor. gabak mevsimi geldi gabak sayende. olcekti bu kızın gönlü. şimdi işin yoksa köyü bekle.
Recep: - olm sinemaya minemaya gitmek için gelmicez mi kasabaya. aha u zaman görürsün işte. al şu paralarını.
Mehmet: - valla mafettin sağdıç. bugun yeni aynayla tarak aldiydim. usta eski beyaz gömleklerinden birini verdiydi onu da giyecektim. anası ne güzel saçların var diyodu. verirdi bu kızı bana. sen benim oğlum ol diyodu. valla mafoludum sağdıç.
Recep: - yeter gali bea çocuklaştın iyice. al şu paralarını.
"Karpuz kabuğundan gemi yapayım derken aşka gelip Barbaros'un donanmasını yeniden yapmışım, bunu çok sonra farkettim.

Ahmet Uluçay...

Veda ederken;
Adı zafer bile olsa sonlanan şey yolun kendisiyse, varsın gelenin de adı yenilgi olsun.
Yeter ki yolda yaşanan o hayallere bir şey olmasın!

Vay beeeee! Meğer ben neymişim...

Posted: by Bursevi in .
0


Güven vermeyen, kişiliksiz ve karakter yoksunu birisinin mürekkebinden..

Okula zorla gönderilen haylaz öğrenciye ilkokul birinci sınıfta öğretmeni, bir köpek resmi üzerinde çeşitli işlemler olan ödev vermişti. Ödevin amacı ise önce köpek resminin üzerinde bulunan işlemleri yapıp ardından köpeği istediği bir renge boyamaktı. Ama haylazlığından mıdır yoksa bir iletişim kopukluğundan mıdır bilinmez, işlemleri yaptıktan sonra köpeği gök kuşağı gibi pastel boya setinde yer alan bütün renklerle boyamıştı. Sonuç itibariyle ortaya çok renkli bir köpek çıkmıştı. Tabii hâl böyle olunca ertesi gün, stajer öğretmenleri başta olmak üzere tüm sınıf arkadaşlarının alay konusu olmuştu.

Arkadaşlarının ona gülmesi ayrı bir şey, öğretmen dediği kişilerin bunu alay konusu yapması ap ayrı bir şeydi onun için.
Bu durumun 7 yaşındaki bir çocuk için ne kadar utanç verici bir durum olduğunu bir düşünün..
Arkadaşlarının alay konusu olmak onu ziyadesiyle üzmüştü ancak öğretmen dediği kişilerin aldığı tavır ise onu en çok yaralayandı. O yıllarda babasını gurbet ellere yollamış, ilgiye en muhtaç olduğu yıllarda dışarıdan ona destek olabilecek kişiler yalnızca öğretmeleriyken, bunu alay konusu yaparak onu resime hatta çevresine küstürdüler. Belki farkında değillerdi, ama yaptıkları (yapmadıkları) resime gülünen o çocuğun içine kapanık birisi olmasına neden olmuştu. Onu arkadaşlarından ve toplumdan soyutlanan birisi olmaya sevketmişlerdi. Hiçbir durumda kendisini savunamayan, haklı olsa bile haksız konuma düşen, hep problemli biri olmasına sebep oldular...

Okulunu değiştirdi, yeni okulunda yaşadığı 2 yılda içine kapanıklığı karakteristik denilerek yek başına bırakıldı ve eziklik psikolojisini burada da atlatamadı.

Tekrar okulunu değiştirdi.
Yeni öğretmeni ondaki bu ketumluğun, içe kapanıklığın üzerine gitti.
Hocasının, onun ders defterlerine çizdiği şekilleri farketmesiyle ilgisi arttı.
Gösterilen ilgiden memnundu, bir şeyler yerinden oynayabilirdi ancak yılların verdiği problemi aşmasına yetmiyordu. Bir süre sonra öğretmeninin ilgili yaklaşımı onun içinde birikenleri bir tarafa bırakmasına neden oldu.

İlk olarak, bireysel çabalarıyla ilçede düzenlenen resim yarışmasına girdi. Derece aldı.
Bu başarı onu körükledi ve en samimi olduğu, tek çocukluk arkadaşıyla okulunda açılan resim kursuna gitmeye başladı.
Ortaokul yıllarında düzenlenen resim yarışmasında 3.'lük aldı.

Lisede yaptığı resimler ilgi uyandırdı.
Sergiye giden çalışmaları oldu...

Ç
eşitli özel, ailevi sebeplerden başka eğitim yıllarında yaşadığı bir takım maceralardan sonra soluğu Marmara Üniversitesi Takı Tasarımı bölümünde aldı. Farklı ufuklara yelken açmıştı.
Her şeye rağmen, her yaşadığına rağmen...

İlkokulda resmine gülünen o çocuk, her resmini ve her çizimini gizli yaptı.
O yıllarda, yaşananlardan kalan bir izdi bu.
Birisi ona bakarken yazamaz, çizemezdi..
Şimdilerde ise tekrar bir yol ayırımında..

Sebep: Üniversitede derslerde bir çizim yapmaması ve verilen çizimleri sonradan yapıp getirmesi kuşku uyandırmış, yaptığı çizimlerin ona ait olmadığı iddaa edilmişti.

O okulda yokken, sınıf ortasında arkadaşlarının yanında hocası tarafından çoktan bir senaryo yazılmıştı bile..

"Resimleri başkasına yaptırıyor!"

Evet, o çocuk bendim!Meğer ben neymişim...
Hani derler ya; "kalemim kırıldı" diye.. Herkesin kalemi hayatla ilişiği kesilerek kırılmaz.
Benim kalemim bu şekilde kırıldı.. Çizime olan ilgim, kalemim ilk o zaman başlamadan bitirilmişti.

Ancak yıllar sonra en sevdiğim hocam tarafından böyle bir ithamla karşı karşıya kalmam yeniden bir yol ayrımına gelmeme neden oldu.

Bir Tasarımcı olma yolunda ilerlediğimi ve devamlı çizimlerle haşır neşir olduğumu bilen bilir.
Hele ki çizime olan ilgimin mazisinin çok eskilere dayandığını beni yakinen tanıyanlar daha iyi bilir.

Küllerinden doğan o çoçuk yıllar sonra üniversitede benzer bir senaryo ile karşı karşıya..
Yaşanılanlara değinmiyorum bile, söylenenleri şahsıma hakaret sayıyorum..
Sadece kırgınım ve hatırladıkça da kırgınlığım artıyor.

Yalnız böylesine bir öğrenci yetiştirdikleri için üzerimde emeği geçen tüm öğretmenlerim başta olmak üzere özellikle Yusuf Yasa Güreşçi ve Birsen Yıldız'a sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

Belki ben giderim, adım kalır..
Veda ederken; "O" her şeyi işiten, gören ve bilendir...

11 Nisan 2012
Süleymaniye

Umarım salânı duymayı Allah bize nasip eder...

Posted: by Bursevi in .
0

Cennete kerhane ve meyhane yakıştırması yapan, ezanla ve müezzinle dalga geçen birisine ne denilir bilemiyorum…

Şamil Tayyar gibi, "Sen hangi kerhanede dünyaya geldin" diye anlamsız bir şekilde tepkimi koyabilirdim.

Ya da tıpkı Twitter'daki muhabbet gibi "Düşünce özgürlüğü diyerek dinime hakaret eden Fazıl Say için ben de küfretme hakkımı kullanıyorum. " diyebilirdim.

Sonra kendi kendime dedim ki niye küfrederek günaha gireyim, onun ceremesini çekeyim..

Bu zamana kadar gündemde olmasını yaptığı işten çok patavatsızlıklarına bağladığım birisine ne söylenebilir ki (:

Ancak duygularıma tercüman olan bir kaç kişi var ki onların diyaloglarını da harmanlayıp bir kaç kelâm etmek istiyorum..

Akşam ezanının neden hızlı okunduğunu bilmeyen ve rakı ile kıyaslayan bir şuursuz için ne söylenebilirse onu söyleyeceğim..

Akşam ezanı makamı gereği hızlı okunur.

Ayrıca Kıyamet'in akşam vakti kopacağı bilinmektedir. İnsanlar, Kıyametin koptuğunu anladığı vakit Rabbini hatırlar ve ibadet etmek için ibadethanelerin yolunu tutar. O korkuyla Rabbine son ibadetini yapmak isteyen insanlar büyük bir kargaşa içerisinde akşam ezanını hızlıca okuyup ibadet yapmak isteyeceklerdir.
Bunun hatırlanması amacıyla akşam ezanı hızlı okunur.

Akşam ezanını rakı muhabbeti ile kıyaslamak Say'gısızın aldığı ahlaki terbiyenin bir boyutudur . Buna değinmiyorum bile.

Piyanisti Fazıl Say, Tiyatrocusu Müjdat Gezen, Ressamı Bedri Baykam olan bir Türkiye'de kimse bana sanattan ve sanatçıdan söz etmesin!

Fazıl Say, notalarıyla değil hatalarıyla prim yapmaya çalışan bir kişi... Hepsi bu kadar!
Densizlikten sonra dansözlükte kariyer yapmanın peşinde, kıvır..

Umarım salânı duymayı Allah bize nasip eder.
Sıradaki ezan sana gelsin Fazıl Say...

Lâkin kalbi kapalı birisine ne kadar söz söylersen söyle, tesir eder mi bilemiyorum?
Ancak yine de Allah affetsin diyorum..





Veda ederken;

Gezdim Şam ile Halep, eyledim ilmi talep;
İnsanda yok ise haya ile edep, okusa da Merkep, okumasa da Merkep.!

Yunus Emre

1

Bir adam bir kadını çok sever ama kadın pek yüz vermez, adam onun için şiirler yazmaya başlar.
Ve bir süre sonra tanınan bir şair olur..
Sevdiği kadın evlenmiş ve şehri terk etmiş ama adam yine şiirler yazmaya devam etmiş...

Bir gün adamın şiir gösterisi varmış ve tesadüfe bakın ki izleyenler arasında kadın ve eşi de varmış..

Adam, şiirlerini okur herkes coşkuyla alkışlar ve sonra kulisine gider. Tam toparlanıp çıkacakken kapıda o sevdiği kadını ve kolunda eşini görür.

Kadın: Beni hatırladın mı? demiş...
Şair: Hayır, demiş...

Kadın: Haliyle bozulur ve hani uğrunda şiirler yazdığın kadın benim nasıl hatırlamazsın demiş..
Şair: Keramet sende olsaydı kolundaki de şair olurdu demiş...