0
Hayat çok garip..
Bir çok kavgamızı insanlarla değil, aslında onların nefsleriyle ediyoruz..
Hakkımızda ileri geri bir sürü laf ediyorlarmış..
Bir kadın bir erkekle o kadar yakın olamazmış, olursa altında ağza alınmayacak bir düşkünlük olabileceği söylenir dururmuş..
Sessizce bir ah çektikten sonra şu hikayeyi hatırlar oldum;
İki seyyah bir şehirden bir başka şehire doğru hareket ediyormuş. Derken yollarının üstünde azgın bir dere çıkmış karşılarına. Tam dereyi geçecekler, derenin biraz ötesinde korkudan tir tir titreyen, yapayalnız ve gencecik bir kadın görmüşler. Seyyahlardan biri hemen kadının yardımına koşmuş. Onu sırtına alıp, suyu öylece aşmış. Sonra da kadını derenin öte yakasında yere bırakıp iyi günler dilemiş. Ardından yollarına devam etmişler.
Ancak yolculuğun diğer kısmında öteki seyyahın ağzını bıçak açmamış. Sus pus olmuş, suratından düşen bin parça... Somurttukça somurtuyor. Bir kaç saat böyle surat astıktan sonra suskunluğunu bozup şöyle demiş: " Ne demeye o kadına yardım ettin? Bir de üstelik ona dokundun. Seni ayartabilirdi! Baştan çıkartabilirdi. Erkekle kadın böyle temas etsin , olacak iş mi!
Ayıp yahu! Olmaz, bize yakışmaz!"
Kadını sırtında taşıyan seyyah sabırla gülümsemiş:
"İyi de dostum, ben o genç kadını derenin karşısına geçirip orada bıraktım; sen ne demeye hâlâ taşırsın?"
İşte hayatta kimi insan böyledir.. Kendi korkularını, önyargılarını başkalarına yansıtır ve onlarda gördüğünü sanır. İşte asıl yük budur. Zihinlerini zanlarla doldurur, sonra da bunca ağırlığın altında eziliverirler..