Hayat bir düğündü biz de bir Kamber. Hep bizsiz yaptılar düğünü..
Posted: by Bursevi in . Karalayanlardan Şu anda İran'da bir kedi sokakta yürüyor, sağa sola atılmış çöplerin arasından geçiyor. Patilerini dikkatli atıyor yerdeki kola kutularına basmıyor. Büyük bir çöp konteynırının üzerine çıktı şimdi Tahran'ı seyrediyor. Arka iki ayağını kırıp kıvrılıyor oraya büküyor boynunu. Birazdan çöpçüler çöpü almaya geldiklerinde rahatsız edecekler prensesi ama haberdar değilmiş gibi derin bir uykuya dalıyor. Hemen ileride eski bir plakçının önünden bir baba oğul geçiyor; "elimi sakın bırakma oğlum" diyor baba. Uzun gri eskimiş bir paltosu var belli ki yıllardır aynı paltoyu giyiniyor. Oğlunun gözleri dolu ya ağlamış ya da ağlayacak. Kim bilir babası dövdü ya da annesini daha çok seviyor annesiyle bu haftaki son görüşmesi.Hava soğudu.
Bu paragraf sekizinci sınıf toplumcu gerçekçi bir romanın vasat bir gelişme bölümü olabilirdi. "Yağmur çiselerken "diye de ekleyebilirdim. Üç dört karakterle destekleyip piyasada rölantiyi tutturabilirdim.Ama artık eski yağmurlar yok kar da yağmıyor.
Son iki haftadır sürekli burnum kanıyor. Önemsiz benim için. Kanayan yerlerimizin olması bile güzel aslında yaşadığımı hatırlatıyor çünkü. Annem aradı neden anneler günümü kutlamadın diye. Kapitalizmin oyunu dedim boş işler ana bunlar dedim. Üzüldü. Bir saat sonra tekrar ben aradım gönlünü aldım. Çok tuhaf oldum aslında. İliklerimize kadar işlemiş boşluk. Anılarım şeytanın kesesindeki paralar benziyor, keseyi açtığınızda kurumuş yapraktan başka bir şey bulamıyorsunuz diyor Sartre. Aslında ben de yalnızdım ama bir kente yürüyen ordu gibiydim.
Geçmişinizi cebinizde saklayamazsınız onu koyacak bir eviniz olmalı oysa gövdemden başka bir şeyim yok benim. Dönüp geriye bakınca hiçbir başarısı olmayan biri olduğumun bilincindeyim. Yenilgilerimin de tecrübe kazandırdığı söylenemez. Yazdığım en içten yazıdır bu. Eveleyip gecelemedim kelime oyunları da yapmadım. Kader bir çizginin üzerinde yürümek ise o çizgi bizim dünyamızda yok.Bir yük trenin altında kalan kuşların gagalarında kalmış benim ömrüm. Bir ezginin ortasındayım şimdi. Bir yangının sonunda. Artık her şeyi tüketmiş gibiyim. Bana verilen sürenin sonuna geldim herhalde. Yarışmacı arkadaşlarım da öldü. Ben de öleyim. Öleyim tekrar dirilmeden. Başka bir dünya da istemiyorum. Tövbe edecek yüzüm de yok.Ne varsa yaşanacak onları da istemiyorum. Benim görmediğim hiçbir yeri de görmek istemiyorum. Suratım dağıldı. Gözlerim şişti.Evet gerçekten de üç günlük dünyanın üçüncü günündeyim. Son saatlerim olsun. Vasiyetim de yok geriye bırakacağım bir şey de yok. Rahatça gömebilirsiniz beni. Arkamdan ağlamayın demiyorum. Bir iki sene sonra zaten her şey düzelecek hayatınızda. Ailem de iki üç yıl sonra kendi hayatlarına devam edecekler.
Yollarımı gittiğim yollarımı düşünüyorum. Bu ayaklar kaç kilometre yapmıştır acaba. Ölürsem en çok yürümeyi özleyeceğim. Saatlerce hiç durmadan yürüdüğümü bilirim. Geleceğimi görüyorum,şurada şu sokakta işte.Şimdiden biraz daha solgun. Gerçekleşecek de ne olacak sanki? Gerçekleşmeden ne kazanacak? Şu İran'daki kedi..Yürüyor,demin oradaydı şimdi başka bir yerde. Anlayamıyorum bunu. Şimdiyi gelecekten ayıramıyorum artık,ama sürüp gidiyor bu,yavaşça gerçekleştiriyor kendini. Zamanın ta kendisi bu,hem de çırılçıplak zaman.Ağır ağır var oluyor,bekletiyor insanı. Ama ortaya çıktığı zaman canımızı sıkıyor baştan beri orada olduğunu tahmin ediyorsunuz çünkü.Çünkü "kahkahamın düşürdüğü çiçekleri bulamadılar" diyor ismet abi.
Hayat bir düğündü biz de bir Kamber. Hep bizsiz yaptılar düğünü. Şimdi bize gökyüzünden o düğünü izlemek yaraşır, bulutlardan yapılan parmaklıklar arkasından..